TÜRKİYE BİYOGÜVENLİK KURULU NE YAPMAK İSTİYOR?

Bütün dünyada her geçen gün GDO’lu ürünlerin ipliği pazara çıkarken ülkemiz insanını daha yoğun GDO’lu ürünlerle yaşatmanın art niyeti nedir?

GİMDES kurulduğu 2005 yılından beri GDO’lu ürünlere karşı olduğunu bütün dünyaya ilan etmektedir. Firmalarımızın Helal sertifika almak istedikleri ürünlerinde GDO analizleri yapılmadan Helal Sertifikalama yapılmamaktadır.

Biyogüvenlik Kanunu 2010’da çıktıktan sonra GDO’lu ürün ithalatıyla ilgili tüm yetki, Biyogüvenlik Kurulu’na verildi.Türkiye Biyogüvenlik Kurulu, hayvan yeminde genetiği değiştirilmiş üç soya ve bir mısır çeşidine daha onay verdi. Kurulun bu hamlesiyle ülkenin ithal etmesine izin verilen GDO’lu ürün sayısı 36’ya yükseldi. Peki GDO’lu ürün kullanımı Rusya ve çeşitli Avrupa ülkelerinde yasaklı durumdayken Türkiye neden GDO’lu ürün ithalatını artırıyor? Seneler boyu yanlış politikalar yüzünden kendine yeten bir Türkiye yerine, tarımda dahi dışa bağımlı bir Türkiye oluşmuştur. Bunun ceremesini insanlarımıza GDO’lu ürün yedirerek çektirmeye kimsenin hakkı yoktur.

Biyogüvenlik Kurulunun bir zamanlar GDO’nun mucidi ve sömürücüsü yahudi Monsanto’nun gölgesinde kararlar aldığı dedikodularını asla unutmadık. Monsantonun paralı eşkiyalarının O günkü kurul üyelerinin etrafında cirit attıklarını unutmadık. Hala bu insanlık katillerinin sultasından kurtulamadımı?

Ülkemiz, bulunduğu iklim şartlarından ve coğrafi konumundan dolayı GDO’lu ürünlere asla muhtaç olmayacak bir ülke durumunda iken GDO’lu ürünlerin bataklığına sürükleniyor. Bu gidişe dur diyecek bir yetkili kalmadımı?

1900’lü yılların başlarında bir gece baskını ile koca imparatorluğumuzu yer ile bir yaptıktan sonra oluşturulan devletin temellerine sinsi bir şekilde yerleşen düşman, nesillerimizi bozacak uzun vadeleli planlar yaptılar. Yaşantımızı değiştirmek için kanunlarla İslam hamuru ile yoğrulmuş kadim kültürümüzle oynadılar. Sağlıksız nesiller yetiştirmek için gıdalarımıza el koydular. Propaganda ve reklamlarla lezzet Hedonizmi silahını kullanarak nasıl ve ne ile ürettikleri bilinmeyen yeni ürettikleri ürünleri hergün yedirmeye çalıştılar.

1950’li yıllarda mis gibi tereyağımızı piyasalardan toplayarak yerine margarinlerini soktular. Peşinden hastalıklar sökün etti. 1960’lı yıllarda 2 tane yahudi eşkiyası güya Avrupaya zeytin yağımızı ihraç ediyorlar diye makina yağı karıştırlmış yağ göndererek mis gibi zeytinyağımızı lekeleyerek içte ve dışta tüketimini durdurdular. Yılların emeği ile yetiştirilmiş zeytin ağaçları kurudu. Işte o esnada Monsanto patentli Amerikan GDO’lu soya yağını, GDO’lu kanola yağını alternatif yağlar olarak sundular. Protein ihtiyacımızı da soya unu ile hallettiler(!) Halbuki soyanın gizli sırrı bilimsel olarak bilindiği halde insanların hamile kalmalarını engelleyen bir özelliğe sahip olduğunu bizim insanımız hiçbir zaman öğrenemedi. Daha önceden yıllık nüfus artış oranımız %4.5’larda iken bugün %2’lere düşmesinin sebeplerini yeniden incelemeliyiz.

Bugün marketlerimizde sunulan gıda maddelerimizin üretiminde çoğu sağlığımıza, nesillerimize zararlı, dinimize göre de haram olabilen 4500 çeşit katkı maddesi kullanılmaktadır. Hemen hemen hepsi de gayrimüslim ülkelerden ve firmaların ithal edilmektedir.

3-4 sene önce yaşadığımız bir olayı burada zikretmeliyim. Azerbeycandan bir tavuk firması GİMDES’ten HELAL VE TAYYİB Sertifika almak istedi. Prosedürümüz gereği denetim heyetimiz Azerbeycan’a gitti. Kesimhanenin denetiminden sonra tavukların yetiştirildiği çiftliklere gidildi. Tavuklara verilen yemler incelendi. Azerbeycan ülkesine GDO’lu ürün sokmayan nadir ülkelerden biri olmasına ragmen Mısırdan da nümune alınarak İstanbula getirildi. GDO testi için ilgili labaratora nümune gönderildi. Tam o esnada Türkiye’den bir telefon geldi. Telefondaki ses küstah bir eda ile. Aldığımız nümuneyi ne yapacağımızı sorguladı. Gereken cevabı verdik. Bu sefer, “size yanlış nümune vermişler, doğru nümuneyi firma size gönderecek.” Biz cevaben biz doğru nümune aldık, siz ne karışıyorsunuz , siz kimsiniz?deyince Monsanto’nun Türkiye temsilcisi olduğunu belirtti ve bizi tehdit etmeye başladı. Gereken cevabı verdikten sonra telefonu kapattık. Neticede Tahliller yapıldı ve mısırlar GDO’lu çıktı. Demekki Monsanto Azerbeycana girmesi yasak olduğu halde sahtekarlık yaparak firmamıza GDO’lu mısır tohumu satmıştı.

Yine bir müddet önce bir üniversitemizin uzmanları piyasadan aldıkları pirinçler üzerinde yaptıkları analizlerde %70’nin GDO’lu olduğunu tesbit etmişlerdir.Helal sertifika verdiğimiz bir firmanın kullandığı buğdayların GDO analizlerinde GDO’lu olduğu tesbit edilince alınan buğdayların Devlet Toprak Mahsuller Ofisinden alındığı ortaya çıkmıştı. Bu izin verildiği müddetçe bütün pazarlarımız GDO’lu ürünlerle dolup taşacaktır. Bunun sonu yoktur.

Devleti yöneten siyaset büyüklerimize sesleniyorum. Mademki demokrasi ile yönetiliyoruz, bu çok öneli konuda halkımıza soralım. GDO’lu ürün istiyor mu istemiyor mu? GDO’lu ürünlerin bütün dünyada ipliği pazara çıktığı için biz inanıyoruz ki bu konuda halkımız kendi sağlığı ve inancı için en bilinçli cevabı verecektir. . Piyasalarımızda da Fiyatlar GDO’suz şartlara göre olşacağı için haksız rekabet oluşmayacaktır. Böylece bu anlamsız didişme de bitmiş olacaktır. Aksi halde bu didişme bu kavga daha büyük boyutlara çıkabilecektir. Çünki, Devlet, bilinçli eleman yetersizliği sebebi ile, verdiği sözü yerine getiremiyor. Piyasa ise gayri meşru kazanç hırsı ile gözü dömüş bir sürü eşkiya ile dolu. En son olarak Kutsal Kitabımızdaki ayeti kerimiyi zikredelim

“O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara sûresi, âyet 205)

Comments are closed.